Değişik Bir Hikaye
- Çağrı Ulu
- 17 Eki 2016
- 2 dakikada okunur

Sevgili Günlük,
Bugün öğretmen okulda evde yazılmak üzere değişik bir hikâye bulmamızı söyledi. Ne yazacağımı çok düşündüm. Önce sana anlatmanın hem hatalarımı görmem açısından hem de daha rahat olmam açısından daha iyi olduğuna karar verdim sonunda. Bugüne kadar hep günlük yaşantımı anlattım sana. Şimdi ise geçmişi anlatacağım.
Benim değişik hikâyem aslında benimle başlamıyor. Annem yüzünde üzüntü ile anlatıyor bu hikâyeyi. Babamla tanışmadan önce bir sevgilisi varmış. Annem o zamanlar çok utangaçmış. Öyle kolay kolay arkadaş edinemiyormuş. Sevgilisi ise üniversiteye gidene kadar hiç olmamış. Bir gün birinden çok hoşlanmış. Edebiyat kulübünde tanışmışlar. Kitap okumayı seven biriymiş annem gibi. Utangaç birinden beklenmez tabi ama açılmaya karar vermiş. Kütüphanede oturdukları sırada “seni bir yere götürmek istiyorum” demiş. Sonra yolda hislerini anlatmış. Karşı tarafında boş olmadığını görmüş. El ele tutuşmuşlar. Her zaman gittiği yere götürmüş annem onu. Sık sık anlatırdı nerdeyse her gün gider bir banka oturur ve sesli kitap okurmuş. Neyse, sonradan beraber gittiklerinde o banka oturmuşlar. Tam kalkacakken hemen yanlarında duran ağaçtan bir dal kopmuş ve erkek arkadaşının başına düşmüş. Söylediğine göre ambulansta yaşamını yitirmiş. Hayret de ediyor hala ki rüzgâr bile yoktu nasıl koptu o dal anlamadık diye. Hikâye burada bitmiyor tabii. Bundan sonrası biraz daha trajik.
Ben ailemin ikinci çocuğuyum. Bir ablam varmış. Lösemiden kaybetmişiz onu ben doğmadan. Çok isterdim görmeyi, tanımayı... Gerçi babam her zaman tek çocuk istiyormuş. Ablamın vefatından sonra beni yapmaya karar vermişler. Annemin hala ara ara ağladığını görüyorum. Çok üzülüyorum tabi ama elden ne gelir? Kalan yaşamı senin olsun diye dua ediyor annem.
Gelelim benim hikâyeme… Ben bir şans bebeği olmuşum ailem için. Ablamın vefatından sonra İstanbul’dan biraz uzaklaşmak istemiş babam. Böylesinin annem için de daha iyi olacağına karar vermiş. Sonrasını zaten biliyorsun sevgili günlüğüm. Ben 1999 depremi bebeklerindenim. Babam o günü gözleri sulanarak anlatıyor. Ama mutluluktan! Çünkü apartman yıkıldıktan bir süre sonra pes etmiş. “O kadar çok bağırdım ki sesim kısıldı” diyor. Anneme ulaşmaya çalışmış. Bir ara da bayılmış. “Ne kadar baygın kaldım, bilmiyorum” diyor. Sonra annemin fısıltısı gelmiş. Babam “tam pes etmiş uykuya dalacakken adımı fısıldadı bana” diyor. Sonrası işte yardım ekipleri gelmişler ve çıkarmışlar ikisini de sağ salim. Ve ben doğmuşum.
Bugün neler yaptığımızı anlatmadım değil mi? Adı üstünde günlük. Bense sadece ödevimden bahsettim. Bugün okuldan eve geldikten sonra ellerimi yıkadım, üstümü değiştirdim hemen yemeğe oturdum. Annem “ben babanı bekleyeceğim sen ye” dedi. Bu sırada da bir film izliyordu. Aman Allah’ım! Hayatımda bu kadar saçma bir film görmedim. Annem sonunda ağladı bir de! İnanılır gibi değil! Neymiş efendim? Bir kadın var filmde işte kavga etmişler sonra kadın kocasına acı çektirmek için intihar etmiş falan! Filmin sonunda ben gülünce annem kötü bir bakış attı bana ama olsun ne yapayım yani? Saçmaydı söylemeyim mi? Allah’tan babam imdadıma yetişti de geldi annemi teselli etmeye çalıştı. Üzülmüş kadın tabi. Anneme sarılırken bir yandan da bana göz kırpıyordu. O da sevmiyor belli bu filmi.
Şimdi artık ödevimi hazırlayabilirim sanırım. Şimdilik bu kadar günlük. Yarın yine görüşmek üzere.
Mavi
コメント